Dedim ya Aliağa uzmanlık alanım oldu.
Ve hala üzerinde çalışıyorum.
Aliağa'daki yerel gazeteci arkadaşların yazılarına bakayım dedim bayram boyunca.
Bülent Pınarbaşı yazı almış kaleme 29 Nisan'da .
Ve hala “aliagaekspres.com” sitesinde duruyor yazı ve aynı günkü gazetede yer alıyordur bu yazı.
Yazıda Aliağa Belediye Başkanı'na ve ahalisine yani kendi tabiriyle “çete”sine bir yazı yazmış. Aynen yazıyı yayınlama kararı verdim.
Eyy Serkan Acar
Gücün oradaki çalışan gazetecilere mi yetiyor.
Adam resmen yazmış, bir keresinde yumruklanıyor, bıçaklanma girişimleri yapılıyor bu gazeteciye bunlar yapıldıktan sonra “bu ikiii” diyorsun.
Şimdi o bölgede bazı “FİL” arkadaşlar var.
Beraber yol alıp çimleri ezmeye çalıştığınız.
Biz yeşili sevenler ve yeşili koruyanlar diyoruz kendimize.
O belediyeden dün sadece maaşları yetmeyip ayrılan şimdi Masereti oyuncaklarıyla şekil yapan abicikler tanıyoruz.
Ayrıntıları bir sonraki yazıma bırakayım ben yumruk yiyen ve bıçaklanma saldırısı ile karşıkarşıya kalan gazeteci kardeşimizin yazısını yayınlayım da.
Sayın Basın Savcım ve sayın Başsavcım bu dönem FETÖ olaylarından yoğunlar ama mağdur bir gazeteci kardeşimiz için bu davayı biraz hızlandırır.
Yazının başlığı aynen “Bu iki oldu”
Daha önce de Aliağa Ekspres’ten ayrı olduğum dönemde, Kuzey Ege Haber Gazetesi’ni çıkartırken böyle bir mesaj yayınlamıştı Serkan Acar.
Aynı şekilde bir hukukçuya, bir belediye başkanına, hepsini boşverin bir insana yakışmayacak üslupla, ağıza alınmayacak hakaretler sıralamıştı.
O yazısında da beni ‘rant çevrelerinin sponsorluğunda’ haber yapmakla suçlamış, yazılanları yalanlamıştı.
Daha sonra zaman içinde resmi kurumlardan gelen yazılar, kesilen cezalar ve tutanaklar teker teker yazdıklarımızın gerçekliğini ortaya koymuştu.
***
Ne olduğunu merak edenler bizzat kendi sayfasından yazılanları, Kuzey Ege Haber’in internet sitesinden de haberleri görebilir. O gün yazdıkları bu kadar hezeyan içermiyordu. Sanırım ne kadar haksızsa o kadar bozuluyor üslubu. Kem söz sahibine aittir deyip keseceğim meselenin o kısmını. Türk adaleti ve hukukun üstünlüğüne inanıyorum, gerekenin yapılacağına dair de hiç şüphem yoktur.
***
Atasözlerimiz ve vecizelerimiz çok güzel özetliyor her şeyi: “İmam yellenirse cemaat hacet giderir”miş...
Bir belediye başkanı ne söylediğinin, ne yaptığının farkında olmazsa avanesi zaten zıvanadan çıkar.
Dolayısıyla, metnin içindeki tehdit ve hakaretlerin yanı sıra işin içine bir de “hedef gösterme” mevzuu giriyor. Etek giydirmek isteyenler, el ayak kırıp göz oymak isteyenler, gazete sahibinin depolarını patlatmaktan söz edenler, gazeteye reklam verenleri hain ilan edenler...
O gün başkanın yazdıklarının ardından kısa bir süre sonra, bir sokak arasında meçhul bir şahsın saldırısına maruz kalmıştım. Bugünden itibaren de olacak bitecek ne varsa sahibi, sorumlusu bellidir.
***
Kurtlar Vadisi’ni geçmiş Aliağa'da farkına varmamışız. Herkes çeteleşmiş, herkes racon kesermiş meğer...
Haraca kesilen işyerleri, kalabalık ortasında derdest edilen insanlar, basılan mekanlar...
...Ve bir de bunları televizyon dizisi izler gibi çiğdem çitleyerek ah vah diyen, dövünen ahali.
İşte Aliağa’da yaşanan ne varsa sorumlusu sizsiniz. ‘Aman bana çamur bulaşmasın’ diye bildiklerini susanlar ile kendisinden isteneni vermeye razı olup işini yürütenler, siz!..
***
Neyse, aylardır, yıllardır yazıp çizdiğimizi tekrar ederek bir şey değiştiremeyeceğiz ne de olsa. Yine herkes telefonla, mesajla sızlanıp açıktan sesini çıkarmamaya devam edecek. Gelelim sayın Acar’ı zıplatan haberimize...
Bir hukukçu olarak, yasalara en azından normal vatandaş kadar hakim olduğunu düşündüğümüz sayın Belediye Başkanı ve eşbaşkan yetkileriyle donatılmış gayrıresmi başdanışmanı pek iyi bilirler ki; asılsız ya da çarpıtılmış bir haber sözkonusu olduğunda yapılması gereken şey ‘tekzip’ mekanizmasını harekete geçirmektir. Eğer ki yazan kişi doğru verilere dayandırmamışsa, yanlı ve yanlış haber yaptıysa çatır çatır aynı gazetede, aynı sayfalarda kendi açıklamanızı yayınlatırsınız, o gazeteci de tükürdüğünü yalamış olur.
Ancak yolladığınız tekzip yayınlanmazsa, iş mahkemeye intikal eder, haklıysanız maddi manevi tazminatınızı alırsınız, gazeteye de büyük yaptırımlar uygulanır.
Haa, haber doğruysa...
İşte o zaman elinize bir şey geçmez ve yasalar karşısında gazetecinin yazdıklarının doğruluğu bir kez daha onaylanmış olur.
***
İşte bu nedenledir ki, bir hukukçu olan Sayın Belediye Başkanı hukuki yolları kullanmak yerine sosyal medyadan ayar verip, yandaşlarını gaza getirip bir gazeteyi ve gazeteciyi hedef haline getirmeyi tercih etmiştir.
***
Hepsini bir kenara bırakın; bana, gazeteme ve gazetenin patronuna bu kadar hakaret ve sinkafa yeltenmek yerine tek bir cümleyle “Evet, ben böyle bir parti kurma çalışmasının içindeyim” ya da “Hayır, kesinlikle böyle bir şey yok, ben MHP’li belediye başkanıyım, öyle de kalacağım” demek çok mu zor? Acar’ın tehdit ve aşağılamalarının arasında habere dair net bir yalanlama okuyabildiniz mi?..
***
Meselenin üzücü yanı odur ki, her zaman güç ve güçlüden yana olmayı tercih ederek günü kurtaranlar da ‘kraldan çok kralcı’ olarak Acar bir söylediyse iki fazlasını söylemekten çekinmemişlerdir. Buna karşılık, kimse de ortaya çıkıp yazılanlara, söylenenlere, hakaret ve tehditlere karşı tek kelime yazmamıştır.
***
Olsun varsın, sağlık olsun...
Yalnız kalmak dün bizi doğruları söylemekten alıkoymadı, bugün de koyamaz, yarın da koymayacak.
İstediğiniz kadar kalabalık gelebilirsiniz.
“Siz çoksunuz ama biz haklıyız”.
Zaman, bunu çok net ortaya koyacaktır!..
YORUMLAR